Büyük veli Mevlânâ Celâleddin er-Rûmî (k.s) (672/1273), Mesnevî'sinde insanlardaki farklı yaratılış ve yönelişlerin nasıl sonuç verdiğini şöyle ifade eder:
"Herkesin hareketi, bulunduğu durağa (sahip olduğu makama ve içinde olduğu hâle) uygundur...
Herkes herşeyi kendi tabiat ve anlayışı çerçevesinde görür....
Mavi cam güneşi, mavi gösterir; kırmızı cam da kırmızı. Fakat camlar renklerden arınır da (safi) beyaz olursa, beyaz cam, bütün öbür camlardan daha doğru söyler. (Gerçeği gösterir. Herşeyi olduğu gibi yansıtır), bütün camlara baş olur."...
Hz. Mevlânâ (k.s), bu sözüne şu hâdiseyi misal verir:
"Bir gün Resûlullah (a.s) karşıdan çıkageldi. Ebû Cehil O'nu görünce:
"Hâşimoğulları'ndan şu adam (Muhammed ) ne kadar çirkin bir adam!" dedi. Hz. Peygamber (s.a.v) bunu duyunca tebessüm ederek:
-Haddi aştın ama doğru söyledin! buyurdu. Sonra Ebû Bekir Sıddîk (r.a) geldi. Resûlullah'a (a.s) bakıp:
-Sen ne kadar güzelsin, yüzün ne kadar aydınlık, diye O'nu övdü. Resûlullah (a.s) ona da tebessüm ederek:
-Ey gönül ehli, sen de doğru söyledin, buyurdu. Orada bulunanlar:
-Ya Resûl Allah ! Çirkinsin diyene de, güzelsin diyene de: 'Doğru söyledin!' buyurdunuz. Bunun hikmeti nedir? diye sordular. Resûlullah (a.s):
-Ben Allahu Teala'nın nuruyla cilalanmış bir aynayım. Herkes bende kendisini görür. Şimdi de öyle oldu! buyurdu." (Abdulbâkî Gölpınarlı, Mesnevî şerhi, I, 433-434)
Anlatılır ki, Sultan Gazneli Mahmud, Şeyh Ebu'l-Hasan el-Harkânî'yi (k.s) ziyarete geldi. Yanında bir müddet oturdu. Bir ara ona, Beyazid-i Bistâmî (k.s) hakkında ne düşündüğünü sordu. Harkânî (k.s):
-O öyle bir zattır ki onu gören kimse hidayete ulaşır ve saadeti elde eder, dedi. Sultan Mahmud:
-Bu nasıl oluyor? Ebu Cehil bile Hz. Resûlullah'ı (a.s) gördüğü halde sapıklıktan kurtulamadı! diye sorunca; Harkânî (k.s):
-O, Resûlullah'a (a.s) Allah'ın Resulü olarak değil, Ebu Tâlib'in yetimi Muhammed diye baktı. Eğer Resûlullah'ı, Allah'ın Resulü olarak görseydi, şekavetten kurtulur, saadete ererdi, dedi ve buna delil olarak, Allahu Teala'nın şu ayetini okudu:
"Onların sana baktıklarını görürsün. Halbuki onlar, (kalp gözleri ve basiretleri kör olduğu için) seni (aslî hüviyetinle) göremezler." (A'râf 7/198.)
Sonra şöyle devam etti:
-Resûlullah'ı (a.s) baş gözüyle görmüş olmak bu saadeti temin etmez. Ona kalb ve sır gözüyle (ibret ve muhabbet nazarıyla) bakılırsa bu saadete ulaşılır. İşte kim, Beyazıd-i Bistami'yi (k.s) bu mana gözüyle görür ve ondaki marifet ilminden nasiplenirse, saadeti bulur" dedi.
(Bkz: Ferîdüddîn Attâr, Tezkiretü'l-Evliyâ, (Haz: S. Uludağ) 678; Hânî, el-Hadâiku'l-Verdiyye, (Trc: A. Akçiçek), 462; ibrahim Hilmi, Medâricü'l-Hakîka, 36; Bursevî, Rûhu'l- Beyan, III, 297.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder